Herkese mutlu akşamlar. Bir anahaber bülteninde daha.......
öhm. Şey. Efendim. Bir giriş yapayım dedim,ilk kez,lanet olsun bir kez giriş cümlesi yazayım dedim yine yüzüme gözüme....
Neyse.
5 gün önce,ki bu Çarşamba günü oluyor,Istanbul'a gitmem gerekti,bir arkadaşımın doğumgünü için. Gittim de. İyi güzel içtik eğlendik,pasta aldık üstüme kaldı falan. Ama her şey de o günden sonra başladı.
İstanbul'a yola çıkmadan önce kafamda bir iki şey ve annemin "onu yap,sonra şöyle olsun,şunu da yap" dedikleri vardı. Tabii başıma gelecekleri bilmediğimden,son derece iyimser,"ne güzel,tek başıma 5 gün lan" deyip sırıtıyordum. Nerden bilebilirdim ki...
Dediğim gibi,her şey doğumgününden sonra başladı. Güle oynaya çıktık çıkmasına da,eve tek başıma dönüyordum ben. Tabi yüzümde yine sırıtma ile.
Eve gitmeden önce,yani daha Kocaeli'nde iken,kafamda beliren fikirleri söyleyeyim önce;
1-Telefonu nakil yaptırırım.
2-Telefon nakli olduktan sonra internete girer,indirmenin dibine vururum.
Yani yüzümü gülümseten bunlardı. Bir de annemin dedikleri var tabii ;
1-Kılıfların içini doldur,dik.
2-Halıyı yıkat.
3-Banyodaki bezleri yıka.
4-Ocağı temizle.
5-Bulaşıkları tekrar yıka.
6-Gelirken alezini getir
7-Valizine koyduğum tülü odana tak....
Aradaki orantıya dikkatinizi çekerim. Neyse,mesele oran değil,mesele her şeyin,üstte yazdığım her şeyin ters gitmiş olması. Evet,üstte yazdığım şeylerin yüzde doksanı olmadı. Pardon,tekrar bir hesapladım da,70'i. Lanet.
İlk gün mesele değildi aslında. Yani,ilk gün internetsiz olacağını bililiyordum zaten zira taşıtma işlemi bitmemişti. Bir gece sabrederim diye düşünmüştüm. Ettim de. Sabah kalktığımda ilk yaptığım iş,nakili gerçekleştirecek adamı çağırmak oldu. Şükür ki, hemen geldi. Aşağı in,yukarı çık,sandalye getir vesaire derken,üstüm başım ter oldu. Ama azim bu işte,internet gelecekti ya güya,kaz gelecek yerden tavuk esirgenmemeliydi. Onu da sineye çektim. Kutudaki bağlantıyı yapması için de 20 lira para verdikten sonra,kutu bağlantısı da oldu ve ben yüzümde sırıtma,içimde rahatlamayla evime çıktım. Bir ucu jak diğer ucu çıplak kablo yaptım,modeme bağladım falan. Bilgisayardan da ayarları yaptım. Kullanıcı adı,vs vs.
Bekle....
Bekle....
Bekle....
Bekle....
Yoktu,gelmiyordu bağlantı bir türlü. Önemli konu bu,boru mu,tüm günleri öyle boş boş geçiremezdim. Telekom şubesine gitmek zorunda kaldım,neden yok,diye sormaya. Ki bu 15 dakika yürüyüş demek sıcakta. Ölüm. Vardım oraya,sordum,"fax çekilmiş,bekleyin sadece onlar alır" dedi. İyi madem deyip çıktım,tekrar 15 dakika bir yürüyüş.... 95 kilo bir adam için,sıcak fena bir şey. Terliyorsunuz çok fena. Neyse,eve geldiğimde beklemekten başka çarem olmadığını biliyordum. El mecbur. Kitap-bilgisayar-kitap-bilgisayar döngüsü döndü bir gün. Sıkıntı bu ya,normalde hiç mesaj atmadığım,ilgilenmediğim bir kişiye (ki o da biliyor,söylemiştim yüzüne) mesajlar atıyorum,zaman geçmesi için. Gerçi bunun hata olduğunu sonradan anladım ya,neyse.
O gün de öyle geçti ama,başıma gelenler sadece başlangıçtı.Cuma olmuştu,3. gün olmuştu ve lanet olsun ki,3 gün de ishal olmuştum. Çarşamba'dan pazara kadar kalma sebebim belli,yazılım geliştirme üzerine aldığım eğitim. Ertesi gün eğitim olduğundan,duş alayım dedim,saçlarımı yıkayayım falan. ama öncesinde kitabı bitirmeye azim etmiştim,onu bitirdim. Tabi bu,4-5 saatimi aldı. Kitap yeni bir kitap,Koloni. Sevdiğim yazar Jean Christophe Grange'nin kitabı. Bu da böyle bir reklamdı. Ve hayır,para mara almıyorum. Gerçi alsam güzel olurdu. İyi fikir..... Saçma. Neyse.Girdim duşakabine,suyu açtım falan. Şampuan vs... Durulanayım derken,ilk şampuandan sonra yani,bir şey farkettim. Soluma baktığımda duşakabinin ardında büyük bir beyazlık görüyordum. Aklıma gelen olmamalıydı,"siktir yaa" demeden de edemedim tabi. Aklıma gelen başıma gelir y a hep, bu kez de öyle olmuştu. Duşakabini açmam ile tüm banyoyu su bastığını görmem,hatta suyun dışarı,hole doğru gittiği görmem çok uzun zamanımı almadı. Bir küfür daha savurmadan edemedim. Zar zor kuruladım ama saçımı falan da yıkayamadım. Lanet .
İşin kötü yanı,sabah gidemeyecektim kursa,3 buçuk saat uykuyla gitmezdim,ya hiç uyumayacaktım ya da gitmeyecektim. Nasıl olduysa,bir anda,az uyuyup gitme kararı aldım. Alarmı kurdum falan. Yattım,uyudum. Bu kadar basit evet,yattım ve uyudum. Uyandığımda, saatin 11 olduğunu gördüm. İşin kötü yanı,telefon nasıl olduysa kapanmıştı. Rezillik. Samsung'u kınıyorum.
Sadece internet ve televizyon olmaması,zırt pırt su basmasından bile bunun bir evden çok mağarayı andırdığını söylemeye gerek yok,anlamışsınızdır.
Kalkmıştım kalmasına da,kursa gidememiştim,açtım. Dışarı çıkasım da yoktu. Gidip yiyecek bir şeyler alamazdım yani. Pizza söylemek geldi içimden. Kredi kartıyla alacaktım. Aradım,söyledim. Kapıya geldiler,ben bir tane bekliyordum,adam bana 3 tane orta boy verdi. Oha moha derken,elimde 3 pizza ile kalakaldım. Tamam 95 kiloyum da,böh artık yiyemem o kadar da. İnsanım ben,öyle gözükmesem de.
Birini yedim,diğerlerini koydum bir yere,sonra yerim diye. Akşama kadar,bilgisayar başında öyle mal mal ekrana bakarak zaman geçirdim. Medeniyetten mahrum biçimde geçirilen saatlerden bahsediyoruz,empati yapın azıcık.
Gece olduğunda,yukarda bahsettiğim insana tekrar mesaj attım,gerçi , önceki iki gün boyunca da sürekli bana mesaj atarak hayatımı karartmıştı. Boşuna yukarıda "hata" demedim. Neyse,dediğim gibi,hayatım böyle gittikçe kararırken,saat gecenin 3'ü olmuş,mesaj atan birey "sapıklık" derecesini arttırmış,ettiiğim küfürleri de üzerine alınmıştı. Kendimi nasıl hissedeceğimibile bilmezken,başka bir arkadaşımı aramak geldi. Aradadım da. Olacak ya,bedeviliğim tutacak ya,dakikalarım ve kontörlerim bitti. Göt gibi kaldım. O değil,uyutmuyordu da "sapık" birey. Görülen o ki,gidemeyecektim de.
Yalnız bıraktığında,yani mesaj yazmayı bıraktığında,huzura kavuştuğumu sanmıştım ama,bedevilik bir kere tuttu mu,etkisi 1 hafta geçmez. Bende kanunlar böyle işliyor, Bahtsızın önde gideniyim. Huzura kavuşamamıştım,çünkü camdan öksüren bir kadın sesi geliyordu. Sanırım 15 dakika kadar öksürdü camda. Kustu bir de. Koskoca kadın,sen git apartman arasına camdan kus. Midemi de kaldırdı. Terbiyesiz kadın.
Ama dedim ya,bir hafta sürüyor diye,sadece bir kıvılcımla,yani internetin açılmaması ile başlayan her şey,bir şey ile daha devam edecekti. Çocuk ağlaması. Susmak bilmeyen,cırtlak mı cırtlak sesli bir çocuğun yarım saat kadar ağlaması. Terbiyesiz kadının ardından gelen ağlama ile hayata dair tüm hayallerimi kaybettim ben zaten. En azından,dayanağım vardı,ertesi gün eve dönüyordum.
Nitekim döndüm de,2 günde 3 pizzayı "bitirebilmiş" (hayvanlıktır bu) , hazırlanmış,tüm bedeviliğime dayanmıştım. ama şunu farkettim,5 gün bir mağarada yaşadım.
Şöyle ki;
1-Sıcak su yoktu.
2-İnternet yoktu.
3-TV yoktu.
4-Okunacak kitap kalmamıştı.
5-Zırt pırt su basıyordu ortalığı.
6-Tek elektronik aletinizi,bilgisayarınızı çalıştıran elektrik kesiliyordu ara sıra.
Düşünün. 5 gün.
Ama yine de yeni bir tecrübeydi "caveman" olmak. Tek fark,kıllı değildim,elimde sopam yoktu ve "Captain Cavemaaan" diye bağırmıyordum. Bağırabilirdim de. bir ara yapmalıyım.